İstanbul Rumeli Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Araştırma Görevlisi Avukat-Arabulucu Zeki Arıtürk, İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açılan soykırım davası nedeniyle panik halinde olduğunu söyledi.
Arıtürk, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin UAD’de açtığı davayı AA muhabirine değerlendirdi.
UAD’nin, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ile karıştırılmaması gerektiğini söyleyen Arıtürk, “Roma Statüsü”ne tabi devletler tarafından oluşturulan UCM’nin soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş ve saldırı suçlarından dolayı şahısları, Birleşmiş Milletlerin (BM) bir yargı organı olan UAD’nin ise “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” çerçevesinde devletleri yargıladığını, iki kurumun da Hollanda’nın Lahey kentinde bulunduğunu aktardı.
UCM’de de İsrail’in 27 Aralık 2008’de “Dökme Kurşun Operasyonu” adı altında Gazze’ye başlattığı saldırının sorumlularına ilişkin davanın 2009’dan beri devam ettiğini dile getiren Arıtürk, 7 Ekim 2022’ye kadar İsrail’in işlediği suçların delillerinin de bu dosyaya sunulduğunu, ancak burada herhangi bir ilerleme yaşanmadığını belirtti.
İsrail’in yaptığı lobi çalışmaları nedeniyle UCM’de doğru düzgün bir aşamaya gelinemediğini vurgulayan Arıtürk, şöyle devam etti:
“UAD’de açılan soykırım davası ise buna son verdi. Bu zamana kadar bırakın İsrail devletini, İsrailli bir eri bile yargılamaya tanıklık etmedi hiçbir uluslararası hukuk mahkemeleri. Hiçbir yerde yargılanamadılar. Bunların lobileri ve devletleri çok güçlü bir imaj verdiler. Çünkü bağlantıları vardı ve bu bağlantılar sayesinde her defasında bunlardan sıyrıldılar. UCM’de 2009’dan beridir süregelen durumda bir arpa boyu yol alınamadı. Ama UAD’de hemen bir karar alındı ve bu kararla birlikte dava görüldü. Bu davanın önemi şu; İsrail devleti yargılanıyor. Bırakın erini, askerini veya oradaki rütbelisini. Uluslararası anlamda birçok suça bulaşmış, çocuklara tecavüz etmiş, öldürmüş, sivilleri öldürmüş, birçok sivil ve askeri yetkili olmasına rağmen işlem yapılmamış olan bir devletten bahsediyoruz ve bu devlet şu anda dünya kamuoyunun vicdanı önünde yargılanıyor. Bu onlar için inanılmaz bir durum.”
Ön mahkeme niteliğinde
Avukat Arıtürk, UAD’deki davanın, İsrail’in eylemlerinin durdurulması için acil tedbir kararı verilip verilmeyeceğine ilişkin ön mahkeme niteliğinde olduğunu, henüz bir yargılama yapılmadığının altını çizdi.
Önceki gün başlayan duruşmada Güney Afrika’nın 15 BM özel çalışma grubunun hazırlamış olduğu rapor ve 21 BM gözlemcisinin raporu ile birlikte İsrail’in soykırım suçuna dair iddialarını sunduğunu anımsatan Arıtürk, dün ise iddialara karşı savunma yapan İsrail temsilcilerinin komik bir şekilde soykırımı meşru müdafaaya dayandırmaya ve kendilerini mağdur taraf olarak göstermeye çalıştıklarını, Güney Afrika’yı da İsrail ile birlikte hareket etmemekle suçladıklarını aktardı.
İsrail’in 70 yılı aşkın süredir yapmış olduğu zulmü, katlettiği insanların, masum çocukların hesabını UAD’de vermeye başladığını ifade eden Arıtürk, “Şu anda İsrail hem kendi içerisinde hem de uluslararası alanda panik halinde. Böyle bir şey beklemiyordu. Böyle bir davanın açılamayacağını, kabul edilemeyeceğini düşünüyordu.” değerlendirmesinde bulundu.
Zeki Arıtürk, 11 Ocak’taki duruşmanın ilk günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yaptığı açıklamada Gazze’yi ilhak etmek, sivillere zarar vermek gibi bir amaçlarının olmadığını söylediğini belirterek, şöyle konuştu:
“Daha önceki açıklamalarının tersi beyanda bulunmuştur. Düne kadar İsrail Cumhurbaşkanının ve yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalarla bu açıklama arasında yüz seksen derecelik bir açı farkı olmasının yegane sebebi, Uluslararası Adalet Divanında yargılanıyor olmaları ve bununla ilgili bir ceza almaları durumunda 70 yıldan beri oluşturmuş oldukları yenilmez, güçlü İsrail algısının yerle yeksan olması. İsrail’in kağıttan bir kaplan olduğu, anlamını yitiren bir devlet olduğu, dünya kamuoyunda da zalim bir yapısının olduğu açıkça ortaya çıktı.”
Devletler yaptırım uygulamak zorunda kalacak
UAD’nin vereceği kararın bağlayıcı olduğunu ve bu kararın BM Güvenlik Konseyi’ne gideceğini kaydeden Arıtürk, 5 daimi Güvenlik Konseyi üyesinden (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) birinin veto etmesi durumunda bu kararın geçerli olmadığını ancak BM Genel Kurulu’na gittiğinde bu kez devletlerin İsrail’e hukuki yaptırım uygulamak zorunda kalacaklarını bildirdi.
Arıtürk, “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nin devletlere bu yükümlülüğü verdiğini aktararak, şunları dile getirdi:
“Her ne kadar askeri bir müdahale yapılmayacaksa da devletler İsrail’e limanlarını kapatabilirler, ticaretin geçişini durdurabilirler. İsrail vatandaşlarının ülkelerine girmesini engelleyebilirler. Uluslararası para dolaşımını kendi açılarından kapatabilirler. Bunun gibi birçok yaptırım uygulayabilirler ve bu yaptırımların sonucunda İsrail dünyada yalnızlaşmış olur. Bir anda ekonomik alanda, bankacılık alanında dünyada durdurulmuş bir İsrail’in artık yaşama şansının ne kadar olduğu malum. Dolayısıyla buradaki karar o kadar önemli bir karar ki Beyaz Saray’dan sızan haberlere göre ABD’nin çekimser oy kullanacağı, reddetmeyeceği ama kabul de etmeyip kararı uygulanabilir noktaya getireceğiyle ilgili bir algı da var.”
AA’nın birçok fotoğrafı da delil oldu
Davada Güney Afrika tarafını temsil eden hukukçuların başında yer alan Profesör John Dugard’ın hayat hikayesine de değinen Arıtürk, Dugard’ın dedelerinin Hollanda ve İngiltere’nin Güney Afrika’yı sömürdüğü ırkçı Apartheid rejimi döneminde yönetimde bulunmuş kişiler olduğunu aktardı.
Yahudi asıllı Dugard’ın İsrail karşıtı bir insan hakları savunucusu ve önemli bir aktivist olduğunun altını çizen Arıtürk, onun ekibiyle birlikte UAD’deki dava için hazırladığı 82 sayfalık raporun önemini vurguladı.
Anadolu Ajansının (AA) birçok fotoğrafının da Dugard’ın ekibi tarafından davaya delil olarak sunulduğunu hatırlatan Arıtürk, kendisinin de AA Hukuk Müşavirliğinin kurucuları arasında bulunduğunu ve bu kurumun eski bir çalışanı olması nedeniyle gurur duyduğunu söyledi.