“`html
Türkiye Hükümeti’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi Kararları Üzerine Eleştirileri
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, son günlerde halkından kritik bir mahkeme kararını gizli tutuyor. Gazeteci Fatih Altaylı, geçtiğimiz haftaki köşe yazısında bu duruma dikkat çekerek önemli bir çelişkiyi vurguladı. Bahsi geçen konu, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında aldığı tutuklama kararıydı. Bu karar, dünya genelinde büyük bir coşkuyla karşılandı ve dikkat çekici bir şekilde Türkiye Hükümeti de bu kararı destekledi.
Fatih Altaylı’nın Sorusuyla Başlayan Tartışma
Fatih Altaylı, hükûmetin bu kararı kutlamasını eleştirerek şöyle dedi: “Bu karar bizler için de son derece önemli ve desteklenmesi gereken bir adımdır. Ancak aynı mahkeme, geçmişte başka bir kişi için de benzer bir karar almıştı. Sudan’daki soykırımdan sorumlu tutulan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında da tutuklama kararı çıkartılmıştı.”
Anahtar Sorunun Ardındaki Çelişki
Altaylı’nın eleştirisinde, mevcut mahkeme kararını coşkuyla karşılayan Türkiye’nin geçmişte El Beşir’i defalarca davet ettiği hatırlatıldı. Bu durum, önemli bir çelişki olarak öne çıkıyor. Ancak, Altaylı’nın eleştirisinde daha görünür hale gelen bir eksik nokta bulunuyor.
Mahkemenin Gizlenen Kararları
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, mahkemenin kararını değerlendirirken, “Bu iki kişi, er ya da geç soykırım suçundan hesap verecek” şeklinde bir açıklama yaptı. Ancak dikkat çeken bir durum var: Uluslararası Ceza Mahkemesi, o gün yalnızca bu iki kişi için değil, toplamda üç kişi için tutuklama kararı almıştı. Çelik ve diğer yetkililer, mahkemenin kararı hakkında yalnızca Netanyahu ve Gallant’ı anarken, üçüncü kişiyi göz ardı etti.
Mahkemenin Üçüncü Kararı Açıklanıyor
Mahkeme, Netanyahu ve Gallant’ın yanı sıra Hamas’ın askeri kanadı lideri Muhammed Deif hakkında da tutuklama kararı çıkardı. Deif’in insanlığa karşı savaş suçu işlediği belirtiliyor. Bu noktada, Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısından sonra alınan kararın medyada yeterince yer bulmadığı dikkat çekiyor.
İki Kararın Anlamı
Bu iki karar okunduğunda, Netanyahu ve Gallant’ın insanlığa karşı suç işlerken hareket ettikleri; fakat Hamas’ın da benzer suçlamalarla karşı karşıya kaldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, her iki tarafın da insanlığa karşı suçlar işlediği vurgulanıyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün Durumu
Uluslararası Af Örgütü’nün web sitesine girdiğinizde, 7 Ekim sonrası yaşananları eleştiren iki önemli yazı bulacaksınız. Biri, silahlı Filistin gruplarının suçlarını cezalandırmak gerektiğini savunurken; diğerinde Gazze’de yaşanan yıkımlar detaylandırılıyor. Böylece, her iki tarafın da insanlığa karşı işlediği suçlar net bir şekilde ifade ediliyor.
Ankara’nın Hamas Konusundaki Resmi Tutumu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hamas bir terör örgütü değildir, Filistin halkının Kuvayı Milliyesi’dir” açıklamaları, Ankara’nın tutumunu belirliyor. Ancak, kapalı kapılar ardında, bu konudaki görüşlerin çok daha farklı olabileceği kaygıları var.
Türkiye’nin Önündeki Kritik Mesaj
Şu an itibarıyla, Hamas’ın bürosunu Türkiye’ye taşıması konusunda ciddi spekülasyonlar mevcut. Katar’ın Hamas’a karşı tutumu nedeniyle, tüm gözler Türkiye’ye çevrildi. Türkiye’nin Hamas için kapılarını açıp açmayacağını ise sadece Cumhurbaşkanının iki dudağı belirleyecek.
Sonuçlar Ve Gelecekteki Etkiler
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aldığı üç tutuklama kararı ışığında, Türkiye’nin atacağı adımlar büyük önem taşıyor. Resmi yetkililer bu konuyu açıkça dile getiremezken, kapalı kapılar ardında endişeli öngörüler yapıldığı biliniyor. Bu durumda, önümüzdeki süreçte hangi kararların alınacağı ve Türkiye’nin dış politika duruşunun nasıl şekilleneceği merak ediliyor.
Bugünün belirsizlikleri ve geçmişteki tutumların arasındaki ikircik, ülkemizin uluslararası arenadaki itibarını ciddi şekilde etkileme potansiyeline sahip.
“`