İsrail’in Hamas liderlerinden Salih el Aruri’yi Lübnan’ın güneyinde düzenlenen bir suikastla öldürmesi Arap medyasının bu hafta en fazla ilgilendiği konu oldu. Gazetelerde bu suikastın hem Hamas hem de Hizbullah için bir şok etkisi yaptığı ancak Hamas’ın liderlerine yönelik suikastlara alışık olduğu ve bunun Hamas’ı zerre zayıflatmayacağı görüşü hâkim.
Lübnanlı İslami Direniş Hareketi Hizbullah’a yakın bazı gazetelerde, bu suikastın hem Lübnan’a hem de Hizbullah’a yönelik bir savaş ilanı olduğu yönündeki yorumlar da dikkat çekti.
Bu hafta, İsrail yönetiminde savaştan dolayı oluşan derin ayrılıklar ve son bakanlar kurulu toplantısında tarafların birbirlerine yönelik suçlamaları ve Güney Afrika’nın İsrail’i Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na şikâyet etmesi en çok konuşulan konular arasındaydı. Güney Afrika’nın açtığı dava 11-12 Ocak’ta görülecek.
‘Aruri’nin ölümüyle Hamas bitecek değil’
Filistin’deki yeni direnişin ilke ve kuralları gereğince, El Aruri ve arkadaşlarının Beyrut’un güneyinde suikasta kurban gitmesi, İsrail için gerçek bir zafer anlamı taşımayacak. İsrail, El Aruri ve arkadaşlarının öldürülmesinin Hamas ve El Kassam Tugayları için güney Lübnan ve Batı Şeria’da olumsuz etkiler doğuracağını düşündü. Hamas deneyimli liderlerini bu suikastlarla kaybetmiş olabilir, ancak İsrail, Amerika ve Batılıların genel olarak anlamadığı şey, direniş liderlerine yönelik bu suikastların Hamas’ın direniş ateşini daha da artırdığı ve bunun aksi bir etkisinin olmadığıdır.
Hamas, kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’in suikastıyla sona ermediği gibi, teknolojik gelişme ve silah üretimindeki dehası mühendis Yahya Ayyaş’ın suikastıyla da sona ermedi. Yine örgütün Batı Şeria ve Kudüs’teki lideri olarak bilinen El Aruri’nin ölümüyle de ne Batı Şeria’da ne de Güney Lübnan’daki etkinliği sona erecek.
Filistinliler ölümden korkmuyor ve şehitliği en büyük ilahi ödül ve hediye olarak görüyorlar. İsrailliler için ise durum tersi. Bu da İsrail’in suikast operasyonlarını faydasız hale getiriyor ve kendi lehine hiçbir katkısı olmuyor. (Abdulhalim Kandil / Kuds El Arabi Gazetesi)
‘Lübnan ve Hizbullah’a karşı savaş ilanı’
Hamas Hareketi’nin Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih El Aruri’nin Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde, Hamas’a ait bir ofisin drone saldırısıyla hedef alınarak öldürülmesi hem Hamas hareketi açısından hem de ona Lübnan’da kucak açan Hizbullah açısından büyük bir şok oldu. Hatta bütün direniş ekseni için bir şok etkisi yarattığını söyleyebiliriz. Özellikle de bu terörist operasyonun, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü eski komutanı Kasım Süleymani’nin en önde gelen danışmanlarından General Rıza el Musavi’nin suikastından birkaç gün sonra gerçekleşmesi göz önüne alınırsa bu şok etkisi daha net anlaşılmaktadır.
El Aruri’ye Güney Lübnan’da suikast düzenlenmesi hem Lübnan’a hem de Lübnan’daki İslami direnişe bir savaş ilanı anlamına gelmektedir. Bu suikast ayrıca Hizbullah genel sekreteri Hasan Nasrallah’ı provoke etmeye çalışmaktır. Nitekim bu provakatif eylem, Hasan Nasrallah’ın açıklamalarına bakılırsa karşılıksız kalmayacak.
El Aruri suikastinde, hedef seçimine bakıldığında oldukça üzerinde çalışılmış olduğu anlaşılıyor. Bu suikastle beraber hem Lübnan’ın istikrarı hedef alınıyor hem de Hizbullah daha geniş bir varoluş savaşına çekilmek isteniyor.
El Aruri ve arkadaşlarının öldürülmesi, Hamas hareketini zayıflatmayacak, aksine onun direnç gücünü artıracaktır. Çünkü bu, işgalin zayıflığını, yenilgisini ve hayal kırıklığını yansıtan bir suikasttır. İsrail’in bu suikastla dikkatleri kendi başarısızlığından başka yöne çekmeye yönelik bir girişimdir.(Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)
‘Blinken Erdoğan’la ne görüştü?’
Üst düzey bir ABD yetkilisinin ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in Ortadoğu ziyaretine eşlik eden gazetecilere verdiği bilgiye göre, İsrail ve Hamas arasındaki savaşın bitmesinden sonra Gazze’yi kimin yöneteceği mevzusunda Ankara’nın desteğini almak isteyen Blinken’in ortadoğu turundaki ilk durağı Türkiye oldu.
Antony Blinken Cumartesi günü Erdoğan’la bir toplantı yaptı ve öncesinde ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü.
İsrailliler ve Hamas arasında bir arabulucu rolünde olmayı başaramayan Erdoğan İsraili bir terör devleti Hamas’ı ise bir özgürlük hareketi olarak görüyor.
Gözlemcilere göre Blinken Ortadoğu ziyaretinde, ülkesinin savaş sonrası dönemde Hamas’ın durumuyla ilgili net tutumunu ortaya koyacağını belirtiyor. ABD’nin tutumuna göre, savaş sonrası için birçok tarafın bilgisi dâhilinde – Türkiye de dâhil – yürütülen tartışmalarda Hamas’ın hiçbir şekilde yeri olmayacak. Blinken bir yandan Erdoğan’a Hamas kartının artık yandığını ve Hamas üzerinden tutum almanın mümkün olmayacağını vurgularken, diğer yandan da ondan Hamas’ı mevcut durumu kabul etmesi için ikna etmesini istiyor.
Blinken’in Hamas’a Erdoğan aracılığıyla iletmek istediği mesajlar yeni değil. Hamas’a bu mesajları daha önce Mısır gibi başka taraflar üzerinden de iletildi. Mısır kendi inisayatifiyle Hamas’ı savaşı en az zararla atlatılması için ikna etmeye çalışıyor. Bu da, liderlerini hedef alınmaması karşılığında çekişmeyi kabul etmesi demek. (Londra merkezli El Arab gazetesi)
‘Savaş kabinesinde ayrılıklar baş gösterdi’
Görünen o ki bazı İsrailli siyasi ve güvenlikten sorumlu yetkililer, savaşın bittiği varsayımıyla hareket ediyorlar. Birbirlerine karşı siyasi suçlamalar yöneltmeye, 7 Ekim’deki başarısızlık da dâhil olmak üzere savaşın gidişatıyla ilgili birbirlerine ağır bir şekilde yüklenmeye devam ediyorlar. Hem de aralarındaki bütün ihtilafları gündeme getirerek. Son genişletilmiş Kabine toplantısında, savaşın bitiminden sonra ne olacağını tartışmaları gerekirken, Savunma Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanı Herzi Halevi ordunun ve eski, genelkurmay başkanı ile ordu bakanı Şaul Mofaz’ın performansının araştırılması için bir ekibin oluşturulmasını talep etti. Başta İsrail Savunma Bakanı Itamar Bin Gavir olmak üzere birçok yetkili ise Halevi’yi sert bir şekilde eleştirdi. Daha sonra Beni Gantz da, Halevi’yi eleştirenleri hedef aldı. Gantz yine başbakan Bünyamin Netenyahu’ya da yüklendi. Ancak Gantz’ın tutumu bununla da sınırlı değil. Zira partisine yakın isimler, Gantz’ın savaş kabinesinden çekilmeyi planladığını bile düşündüğünü ifade ediyor.
Muhalefet kanadına gelecek okursak, muhalif lider Yair Lapid basına sızan son haberleri, ‘rezalet ve hükümetin tehlikeli olduğunun kanıtı’ olarak nitelendirdi. Ayrıca hükümetin, ülkenin çıkarlarına uygun stratejik bir karar veremeyecek durumda olduğunu belirtti. Lapid’e göre son kabine toplantısı, savaş sırasında yeni ve benzeri görülmemiş bir düşüştü. (Lübnan El Akhbar Gazetesi)
‘Güney Afrika’nın Gazze’deki savaşla ilgili insani sorumluluğu’
Neden Arap ülkeleri birleşip İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği katliamlar ve suçlardan dolayı uluslararası alanda kovuşturma açılması için beraber hareket etmiyor? Buradaki her türlü insan hakkı ihlalini takip ettiğini ve insan özgürlüklerini ihlal eden devletlerden daha fazla etkiye sahip olduğunu iddia eden uluslararası insan hakları örgütleri ve insan haklarıyla ilgilenen gruplar neden sessiz kalıyor? Bu ülke ve gruplardan bazıları bazen tek bir insanın işkenceye maruz kalması ve kasıtlı bir şekilde kaybolması karşısında detaylı raporlar hazırlayabiliyor ve ondan bir kahraman ve ikon yaratabiliyor. Ancak şu an, çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan yirmi binden fazla insanın ölmesinden endişe duymuyorlar. Bu durum, söz konusu örgütlerin ABD’nin ve genel olarak Batı’nın elinde itaatkâr bir araç olmasından mı kaynaklanıyor? Ya da bu gruplar İsrail’e ve onun uygulamalarına karşı tavır alır almaz maddi ve lojistik destekleri duracak diye mi? Aslında bu kurumların çoğu, batının bir oyunundan ibarettir.
Güney Afrika’nın Gazze’ye yönelik devam eden savaşla ilgili tutumu, Arap ve İslam ülkelerinin pozisyonlarından daha büyük ve daha önemlidir. Ayrıca Arap Birliği’nin takındığı tutumdan da daha etkilidir. Bunun nedeni, halkının onlarca yıldır soykırım acılarına ve kanlı işkenceye maruz kalmasıdır. Şimdi de İsrail karşısında ahlaki motivasyonları ve insani sorumlulukları var. (Muhammed El Seyyid Salih / Mısır El Youm Gazetesi)